tarihselkorhan
  1.Dünya Savaşı
 

                 1. DÜNYA SAVAŞI 

     1914-1918 senelerinde İngiltere, Rusya ve Fransa’nın yer aldığı îtilâf devletleriyle, aralarında Osmanlı Devleti'nin de bulunduğu Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'dan meydana gelen ittifak devletleri arasında meydana gelen ve Harb-i umûmi diye de bilinen savaş.
1789'dâ meydana gelen Fransız ihtilâli ve çeyrek yüzyıl süren ihtilâl savaşları; on dokuzuncu yüzyıl içinde bir takım siyâsî, ekonomik ve sosyal gelişmelere sebep oldu. İhtilâlin ortaya çıkardığı fikirler ve içtimaî müesseseler, devletlere olduğu kadar milletlerin davranışlarına da yeni bir istikâmet verdi. Bu gelişmeler devletler arası münâsebetlerin de yeni bir çerçeve içinde olmasına yol açtı. Liberalizm ve milliyetçilik hareketlerinin çıkması, İtalya ve Almanya’nın birliklerini kurmasını sağladı. Almanya ve İtalya, devletler arası münâsebetlerde büyük devlet olarak yer almak istediler. Bu hareketler, Avrupa' da yeni blokların ortaya çıkmasına ve bunların birbirleriyle çatışmasına yol açtı. Bloklar arasındaki gerginlik, karşılıklı silahlanmalara sebep oldu. Bu gelişmeler, Balkanlarda milliyetçilik akımlarının gelişmesine ve Osmanlı Devleti himayesindeki Balkan milletlerinin kaynaşmasına sebep oldu.

     Alman başbakanı Bismark'in, Alman İmparatorluğu’nu kurmak için uyguladığı barış siyâseti,devletler arasındaki rekabeti arttırdı. On dokuzuncu asırda meydana gelen sanayileşme ve sömürgecilik faaliyetleri, diplomatik münâsebetlerin alanının Avrupa'dan Afrika ve Uzakdoğu Asya'ya kaymasını sağladı. Almanya’nın denizlerde ve sömürgelerde İngiltere ile rekabete yönelmesi, dünyâ pazarlarını ele geçirmeye çalışması ve askerî yönden güçlenmesi; diğer devletler gibi İngiltere’yi de endişeye sevk etti. Nitekim Almanya, 1890'dan sonra takip ettiği politika ile Güney doğu Avrupa ve ön Asya’yı etkisi altına aldı. Afrika ve Uzakdoğu’da girişimlerde bulunmaya başladı. Böylece Almanya, İngiltere için denizlerde güçlü bir rakip, Avrupa'da da dengeyi bozan bir güç hâline geldi. Bu da İngiltere' nin güvenliği, Hindistan yolu ve deniz aşırı çıkarları yönünden çok tehlikeliydi. Almanya’nın gücünün ve etkinliğinin azaltılmasını isteyen İngiltere, Almanya’yı ezmek için çeşitli tedbirlere başvurdu.

     Fransa da, yâni basında güçlü bir Almanya’nın bulunmasından endişe ediyordu. 1870'deh beri Almanya'dan Alsace-Loren'i ele geçirmek ve intikam almak istiyordu. Çıkabilecek bir savaşta müttefikleri ile birlikte Almanya’yı parçalamanın hesabini yapıyordu.

     Rusya ise, bati sınırlarında bir güç olarak beliren Almanya’nın,, Doğu Avrupa'daki panislavist emellerine set çekmesinden endişe ediyordu. Bu sebeple Almanya’yı yıkarak ve ona dayanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu parçalayarak bu tehlikeyi ortadan kaldırmak, bütün Slavları Rus hâkimiyeti altına alabilmek gayesini güdüyordu. Ayrıca, İngiltere’nin karşı çıkmasından dolayı bir türlü alamadığı İstanbul ve boğazları, İngiltere ve Fransa’nın müttefiki olmasından faydalanarak ele geçirmek ve sıcak denizlere açilmak emelindeydi.

     Bütün bu gelişmelerin hedefi olan Almanya ise, ekonomik ve siyâsî yönden dünyâda daha etkin hâle gelmek istiyordu, özellikle doğuya doğru genişlemek ve yeni pazarlar ele geçirmek emelindeydi. Avrupa’nın gittikçe güçten düsen devleti Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise, kendisine en büyük zararın panislavizmden geleceğini biliyordu. Rusya’nın desteği ve kışkırtmasıyla harekete gecen, büyük iddialar peşinde koşan Sırbistan’ı ortadan kaldırarak, doğuya doğru genişlemek ve Rus etkisini Balkanlardan uzaklaştırmak istiyordu.

     İtalya ise, Almanya ile ittifak içinde bulunmasına rağmen gizlice Fransa ile anlaşmıştı. Gayesi, Avusturya’nın hâkimiyeti altında kalan İtalya topraklarını kurtararak, Akdeniz ve çevresinde yeni sömürgeler elde etmekti.

     Büyük devletlerin hepsi bir harbin çıkmasında kendi çıkar ve emelleri açısından fayda görmekte ve harbin çıkması için zahirî sebepler aramaktaydılar.

     Avrupa'da Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan meydana gelen üçlü ittifak ve İngiltere, Fransa ve Rusya'dan meydana gelen üçlü îtilaf bloklarının kurulması ve savaş hazırlıklarının devam ettiği sırada Osmanlı Devleti; ittihâdcilarin teşvik ve tahrikiyle girdiği Balkan harbinden maglûb çıkmış, pek çok vatan toprağını kaybetmiş, düzenli ve disiplinli orduları dağınık, bitkin ve teçhîzâtsız olup, perişan bir hâldeydi. Çıkacak bir harbe girmeye maddî gücü ve tahammülü olmadığı gibi, böyle bir harbe girmeyi gerekli kılacak bir sebep de yoktu.

     28 Temmuz 1914 günü Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Fransuva Ferdinand'in Saraybosna'da bir Sırplı tarafından öldürülmesi üzerine, Avusturya, Sırbistan’a ağır bir ültimatom verdi ve harb ilân ettiğini bildirdi. Rusya Sırbistan’ın, Almanya da Avusturya’nın yanında harbe girdi. Böylece bir hafta içinde Avrupa, dünyâ çapında bir harbe sürüklendi. Almanya Rusya'ya, Rusya’nın müttefiki olan Fransa da Almanya' ya savaş ilân etti. Fransa’yı ezmek ve ardından Rusya üzerine yürümek üzere hazırlanan Almanya' nin Belçika'dan geçmesi gerekiyordu. Belçika geçiş izni vermeyince, Almanya Belçika'ya savaş îlân etti. Fransa ve Rusya' nin müttefiki olan İngiltere de bu sırada Almanya ve Avusturya'ya savaş ilân etti. Belçika'ya giren Almanlar hızla Fransa üzerine yürüdüler, ilk anda geri çekilen Fransızlar, Marne nehri üzerinde kuvvetli bir savunma hattı kurdular. Bu hattı yaramayan Almanlar, doğu cephesine dönüp, Rusları iki defa maglûb ettiler. Avusturya ise hiç bir basari sağlayamadığı gibi Ruslara da yenildi. Galiçya, Ruslar tarafından işgal edildi. Denizlerde İngiltere ile Almanya arasında meydana gelen iki savaşın ilkini Almanlar, diğerini ise İngilizler kazandı.

     Bu arada Almanya’nın Uzakdoğu’da yayılmasını istemeyen Japonya, 23 Ağustos 1914'de Almanya'ya savaş îlân ederek itilâf devletlerinin yanında yer aldı.

     Trablusgarp ve Balkan savaşlarından yenik çıkan Osmanlı Devleti, ordu ve donanmasını ıslâha çalışması yanında, bloklara ayrılmış Avrupa'da kendisini siyâsî yalnızlıktan kurtarma teşebbüslerine girişti. 23 Ocak 1913'de düzenledikleri Bâb-i âlî baskınıyla iktidarı ele geçiren Ittihâd ve Terakkî fırkasının ileri gelenlerinden olan Cemâl Pasa, Fransız dostluğundan faydalanarak Osmanlı Devleti'ni îtilâf devletleri safına sokmak istediyse de netice alamadı. Çünkü Osmanlı Devleti'nin, itilaf devletleri yanında yer alması, Fransa ve İngiltere’nin müttefiki olan Rusya' nin isine gelmiyordu, itilâf devletleri arasında yer alma teşebbüsleri neticesiz' kalan Ittihad ve Terâkki ileri gelenleri, Enver Paşanın Alman hayranlığı sebebiyle Almanya’nın yanında yer almak için teşebbüse geçtiler. Harbin başlamasından beş gün sonra, 2 Ağustos 1914'de sadrâzam Saîd Halim Pasa, harbiye nâzırı Enver Pasa, dâhiliye nazırı Talat Pasa ve Meclis-i meb'ûsân reisi Halil beylerden meydana gelen dörtlü grup; Fransa tarafları olan Cemâl Pasa ile diğer vükelâ ve Meclis-i meb'ûsânin haberi olmadan Osmanlı-Alman ittifakını imzaladılar. Daha önceki bütün harpler, Meclis-i meb'ûsân ve heyet-i vükelâdan başka sarayda toplanan fevkalâde harb meclisinin kararıyla ilân edilirdi. Birinci dünyâ harbine girişin ilk basamağı olan bu ittifak antlaşması, pâdişâhtan, bütün meclislerden ve yetkililerden gizli olarak imzalanmak suretiyle Osmanlı Devleti' 'nin yıkılısı hazırlandı. Hiçbir millî menfaat sağlamayan, fakat pek çok yükümlülükler getiren bu ittifak adlaşmasının imzalanmasından sonra, ihtiyat tedbiri olarak ertesi günden başlamak üzere seferberlik ilan edildi. Harb hazırlıklarına vakit bulabilmek için zahiri olarak tarafsızlığını ilân eden Ittihâd ve Terakki, 11 Ağustos Salı günü Goeben ve Breslau isimli Alman zırhlılarının İngiliz takibinden kurtulmak üzere Çanakkale boğazından girmelerine müsaade etti.

     Bu Alman zırhlılarının Çanakkale boğazından içeri girmesinden ise, sadrazamın, kabinenin, Meclis-i meb'ûsânin, heyet-i vükelânın ve Enver Pasa haricindeki diğer Ittihâd ve Terakki ileri gelenlerinin de haberi olmadı. O günün aksamı Saîd Halim Pasa' nin yalısında toplanan Encümen-i veküleâya biraz geç gelen harbiye nâzırı Enver Pasa, içeri girerken gülerek; "Bir oğlumuz dünyâya geldi" dedi. Hemen îzâh ederek, Alman gemilerinin İngiliz takibinden kurtarmak için içeri alınmalarını kendisinin emrettiğini söyledi. Bu suretle Enver Pasa, Almanya’nın Türkiye'yi istediği zaman harbe sokacak bir vaziyete gelmesini temin etmek gibi târihin hiç bir zaman affetmeyeceği bir cinayeti tek basına islediği gibi, faciaya ses çıkarmayan arkadaşları da suç ortaklığını kabul etmiş oldular.

     Bütün bu gelişmelere rağmen Osmanlı Devleti'nin tarafsız olduğunu kabul eden itilâf devletleri, Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalmasını ve harbe girmemesini sağlamak için gayret saffettiler. Fransa ve İngiltere büyükelçileri, sadrâzamı ziyaret ederek protesto notası verdiler.

     İtilâf devletlerinin bu teşebbüsleri karsısında, hükümet, Alman sefirine müracaat ederek bir müddet gemilerin silâhtan arındırılmasını istediyse de, vaziyete hâkim olan Alman sefîri, hükümetin bu isteğini kesin olarak reddetti. Alman sefirinin bu davranışı üzerine, Saîd Halîm Paşanın yalısında toplanan Encümen-i vükelâ, Alman zırhlılarını Osmanlı Devleti tarafından satın alinmiş gibi göstermeye karar verdi, İtilâf devletleri bu hayalî satış oyununa inanmamış olmakla beraber, Osmanlı Devleti'nin tarafsızlığını temin için, inanmış göründüler. Gemilerin Alman mürettebattan arındırılmasını istedilerse de bu istekleri kabul edilmedi. Alman gemilerinin birincisine Yavuz, ikincisine de Midilli adi verildi. Biraz sonra da donanma başkumandanlığına Alman filo kumandanı Amiral Souchon (Suson) Pasa tâyin edildi. Böylece tarafsız kalmaya giden bütün yollar kapatıldı.

     Almanya, doğu Avrupa'daki Rus kuvvetlerinin bir kısmını üzerinden atabilmek için Osmanlı Devleti'nin bir an önce harbe girmesini istiyordu. Enver, Talat ve Cemâl Pasa dışındaki diğer Osmanlı idarecileri ise, devletin mali ve askerî durumunun iyi olmadığını ileri sürerek harbe girişin geciktirilmesini istiyorlardı. Fakat ittihadcilarin Balkan harbinde halk üzerinde bıraktıkları kötü hâtıraların silinmesini isteyen, böylece binde bir ihtimâlle de olsa ulaşılacak bir Alman zaferinden sonra kendi ikbâllerinin daha parlak olacağını zanneden, gerçekte ise sâdece Alman ordularının üzerinde bulunan Avrupa'daki yükünü hafifletmek isteyen harbiye nazırı Enver Pasa ve kabinenin bâzı üyeleri, devletin bir an evvel savaşa girmesini istiyorlardı. Netîcede Enver Paşanın izniyle amiral Souchon donanmayı alarak 29-30 Ekim 1914 gecesi Karadeniz'e çıktı. Odsa ve Sivastopol gibi Rus limanlarını bombaladı. Böylece fiilen harbe giren Osmanlı Devleti'ne karsı îtilâf devletleri harb îlân ettiler.

     Gerek Almanya gerekse İtti-hâd ve Terakkî ileri gelenleri, Rusya ve İngiltere’nin hâkimiyeti altında bulunan veya sömürgesi olan Müslümanları ayaklandırarak bu iki devlete gaile çıkaracaklarını ümit etmişlerdi. Ancak çeşitli sebeplerle beklenen netice alınamadı. Harbin başladığı ilk zamanlarda tarafsızlığını îlân eden İtalya; İngiltere ve Fransa' nin bâzı vadelerde bulunması üzerine 20 Mayıs 1915'de Avusturya' ya, Ağustos 1915'de de Almanya ve Osmanlı Devleti'ne karşı savaş îlân ettiğini bildirerek itilâf devletleri yanında yer aldı. ikinci Balkan savasında kaybettiği toprakları geri almak isteyen Bulgaristan da, 6 Eylül 1915'de Almanya ve Avusturya ile imzaladığı antlaşmalar gereğince Sırbistan’a karşı savaşa girdi.

     Osmanlı Devleti'nin fiilen harbe girmesinden sonra itilâf ve ittifak devletleri değişik cephelerde savaşmaya başladılar.

     1 Kasım 1914'de Rusların Doğu Beyazıt’tan sınırımıza tecâvüz etmeleri ile Kafkas cephesi açıldı. Ruslar ilk iki muharebede maglûb edildi ise de takip edilip atılamadı. "Dondurucu kışta taarruz doğru olmaz. İlkbahara tehir edelim" tavsiyelerine ehemmiyet vermeyen Enver Paşanın bizzat idare ettiği Sarıkamış harekatında dondurucu kisin da etkisiyle en kıymetli ordu birliklerimiz imha edildi. Ruslar, 1915'e kadar Van, Muş, Bitlis; 1916'dan sonra Erzurum, Erzincan, Trabzon, Bayburt, Gümüşhane’yi zabıt ederek Şarkî Anadolu'yu ellerine geçirdiler.

     1 Kasım 1914'de İngilizlerin Süveyş’te Akabe'yi bombardıman etmeleri üzerine Filistin-Sûriye cephesi açıldı. Bahriye nazırı Cemal Paşanın başında bulunduğu ve büyük hayâllerle 1915'de yapılan kanal harekâtı iki defa başarısızlıkla neticelendi.Bu bölgeye gönderilen ordumuz zayiat vererek Gazze'ye çekildi. 1917*de meydana gelen üç Gazze savasinin ikisini ordularımız kazandı ise de, üçüncüsünde yenildi. 1918 Nablus meydan muharebesinde de, İngilizlerin oyunlarına aldanan bedevilerin ihaneti neticesinde yenildi. Neticede Suriye. Filistin, Sam, Halep ve Beyrut elimizden çıktı.

     İngilizlerin 1 Kasım 1914'de Basra körfezine asker çıkarmaları ile Irak cephesi kurulmuştu. Umûmi kumandanlığa tâyin edilen Süleyman Askerî Bey, İngilizlere maglûb oldu ve civar yerler düşman eline geçti. Albay Halil Bey'in Küt zaferini kazanmasına rağmen, bundan istifâde edilemedi, İngilizlerin bu havalideki askerleri tamamen temizlenmeden, Iran seferine girişilip, kuvvetler dağıtıldı. Bundan istifâde eden düşman, takviye kuvvetleri alarak 11 Mart 1917'de mukavemet görmeden Bağdadi ele geçirdi. Şehrin düşüşü ile Irak bölgesi de elimizden çıktı.

     Birinci Dünyâ savaşı esnasında Çanakkale'de de çok mühim savaşlar oldu. Gauben ve Breslau gemilerinin Osmanlılara sığınmasından sonra düşman Çanakkale üzerine yüklendi. 1915'den sonra Çanakkale'de meydana gelen savaşlar selamet destanları ile doludur. Kirde, Zıbın dere ve Ana fartalar, Koca çimen, Cenk bayırı, Kanlisirt, Kirde tepe, Kanlı tepe, Aslan tepe muharebeleri cereyan etti. Düşmanlar muvaffak olamayacaklarını anlayınca belli etmeden gizlice çekilmeye başladılar ve 1916 Ocağı’nda tamamen çekilip gittiler.

     Türk milletinin târihinde ayrı bir önem taşıyan ve 9 aya yakın süren Çanakkale muharebelerinde 250.000 kadar şehît verilmiş, yeni yetişen bir nesil burada erimiştir. Neticede Türk cesareti İngiliz soğukkanlılığını, Türk azmi İngiliz inadını ve Türk vatanseverliği İngiliz gururunu yenmiş, şanlı târihimize "Çanakkale geçilmez" ibaresini yazdırmıştır.

     Avrupa'da durumun îtilâf devletleri lehine geliştiğini gören Romanya da, bâzı topraklar elde edebileceğini düşünerek 28 Ağustos 1916'da itilâf devletlerinin yanında harbe girdi.

     Denizlerde de savaşlar oldu. Yavuz ve Midilli gemilerinin Rus sahillerini bombardıman etmelerinden sonra Ruslar da Trabzon'u bombaladılar, İngilizler Gazze ve İskenderun limanlarını, donanmamız Botumu bombardıman etmişti. Kanalda, Gazze'de, Suriye ve Çanakkale muharebelerinde İngilizler tayyareden de istifâde ettiler.

     1917*de Rusya’nın savaştan çekilmesi ile bos alan yeri Amerika doldurdu. Bu durum merkezî kuvvetlerin aleyhine oldu. Bu tarihte bütün devletlerde bir yorgunluk ve bitkinlik bas gösterdi. Rusya’nın savaştan çekilmesiyle imzalanan Brest-Litovsk antlaşması ile Osmanlı Devleti, doğudaki topraklarını istilâdan kurtardığı gibi, Kafkasya'daki isyanları fırsat bilerek Baku’yü ele geçirmeye kalkıştı. Ancak 1917 Haziran’ında, Yunanistan’ın itilâf devletleri safında savaşa girmesi ve ayrıca 1918 yazı sonlarına doğru itilâf devletlerinin bütün cephelerde umûmî bir taarruza geçmeleri, merkezi devletlerin sonunu getirdi.

     1918 Eylül'ünde Bulgarlar, Makedonya cephesinde Fransız taarruzu neticesinde yenilince, mütâreke istediler. Bulgarların savaştan çekilmesiyle Almanya yolu kesilmiş, daha önemlisi, İstanbul, Trakya yönünden bir saldırıya açık duruma gelmişti. Bu sırada sayısı dokuza çıkan Türk orduları hayli uzaklarda savaşıyordu. Gerek bu durum, gerekse Suriye cephesindeki yenilgi, yıllardır zafer vadiyle aldatılan millete, Ittihâd ve Terakkînin siyâsetinin basarisiz ligini göstermişti. Savaşa devam etmekte hiç bir fayda yoktu, 1918 Mart’ında sadrâzam olan Talat Pasa, mütârekeyi imzalayacak bir hükümetin kurulmasına imkân vermek için 7 Ekim 1918'de istifa etti. Hükümeti daha çok itilâf fırkası mensupları ile Ahmet İzzet Pasa kurdu. Bu sırada dört yıldır Anadolu Türk erkeklerini cepheden cepheye koyduran, yüz binlerce şehît veren, galibi fakat maglûb sayılan Osmanlılar, mütâreke istemek mecburiyetinde kaldılar. Bağdât-Kerkük arasındaki Kûtül-Amare'de Osmanlılarca esir alınan ve Büyükada'daki kampta bulundurulan İngiliz generali Townshend (Tavnsend) aracılığı ile Londra'ya başvuran Ahmet İzzet Pasa hükümeti, Bozcaada yanında Limni adasındaki Mondros limanında demirleyen İngiliz Akdeniz donanması amirallik gemisi Agamemnon zırhlısı içinde, dikte ettirilen mütâreke şartlarını 30 Ekim 1918 günü imzalamak mecburiyetinde kaldı. Bu mütârekenin imzalanması esnasında, Osmanlı Devleti'ni bahriye nâzın Rauf, hâriciye müsteşarı Resâd Hikmet ve erkân-i harb kaymakamı Sâdullah beyler temsil etti. Amerika cumhurbaşkanı Wilsonun ünlü on dört maddelik prensiplerini İngiltere ve Fransa kabul etmişlerdi. Bu Wilson prensiplerinde; "Osmanlı Devleti'nin Türk olan bölgelerinde, itirazsız olarak Türklerin hâkimiyeti sağlanacak ve bir bölgenin halkı.çoklukça hangi idareyi istiyorsa, o idareye tâbi olacaktır" hükümleri de vardı.

 
  Bugün 16 ziyaretçi (29 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol